23 Mayıs 2009 Cumartesi

Javascript Newsflash 1.0

Eğer videoları seyredemiyorsanız aşağıdaki linkten javascript indirmelisiniz

Download için tıklayın.

Bu sitede yorum yapmak isteyenler dikkat


Arkadaşlar sitemizde yayınlanan mesajlarıma yorum yazmak istiyorsanız ilk yapmanız gereken şey gmail.com sitesine tıklayarak bu siteden bir email hesabı açmanızdır. Sitemizdeki yorumlarda kesinlikle az önce adresini verdiğim siteden kullanıcı hesabı olmayan öğrencilerimiz yorum yapamayacaklardır. hesap açarken isim ve soyisminizi net bir biçimde kullanınız


Örnek: aliyildirim54@gmail.com mehmet_kahraman_1995@gmail.com mehmetkahraman@gmail.com

Yabancı Dil Öğrenmenin Faydaları

Yabancı bir dil öğrenmenin bir dil daha bilmenin ötesinde başka faydaları da olabileceğini düşündünüz mü? Yabancı bir dil öğrenerek ek kazanımlar elde edeceğinizi bilmek dil öğrenmek konusunda küçük de olsa teşvik edici bir unsur olabilir.

Evet, yabancı dil öğrenmenin de, tıpkı ilaçlar gibi yan etkileri vardır, ancak bunlar aranıp da bulunamayan türden olumlu etkilerdir. Yabancı dil öğreniminin, dinleme becerisini ve hafızayı geliştirdiği ve böylece iletişim olgusuna önemli bir boyut kazandırdığı belirlenmiştir. Yine, ikinci dil öğrenenlerin kendi dillerini okuma-anlama becerilerini de geliştirdikleri ve ayrıca okuma sınavlarında daha yüksek notlar aldıkları bilinmektedir.

Birçok durumda, başka bir dil öğrenmek çocuğun Türkçe yeteneğini geliştirir. Çocuklar diğer dillerin yapılarını öğrenirken Türkçe hakkında da birçok şey öğrenirler. Genel kelime bilgisi de ayrıca çocuğun Türkçe yeni kelimelerin anlamlarını öğrenmesine yardımcı olur. Deneysel çalışmalar, sürekli ikinci bir dil alan öğrencilerle sadece Türkçe eğitim gören öğrenciler arasında Türkçe anadil gelişiminde hiçbir uzun süreli gecikme olmadığını göstermektedir.

Yabancı bir dili öğrenmiş olan çocuklar, diğer kültürlere karşı kültürel çoğulculuk, açıklık ve takdir duygusu beslerler. Başka ülkelerde rahatça seyahat edebilme, yabancı dil edebiyatını, film ve müziklerini orijinal şekilleriyle görme ve dünyadaki kültürel farklılığı anlama imkanı kazanırlar. Kendini ifade etme kabiliyetleri gelişir. Kelime hazineleri genişler ve bunun yanında kendi dilini yeni alanlarda kullanma becerileri artar.

Son yıllarda, The Admissions Testing Program of the College Board, Amerikalı öğrencilerde yabancı dil öğrenimi ile SAT (Scholastic Aptitude Test) sınavı sonuçları arasında kesinlikle pozitif bir korelasyon olduğunu belirtmiştir. Yabancı dil öğrenenlerin Yetenek Testi'nde başka alanlarda 4 yıl veya daha fazla eğitim gören öğrencilere göre daha başarılı oldukları bildirilmiştir. Aynı şekilde, yabancı dilprogramlarına kayıt olan öğrenciler okullarında uygulanan standart testlerde daha başarılı olmaktadırlar.
Lisede bir yabancı dili öğrenmiş olan öğrencilerin kendi dillerini ve matematiği öğrenme performansı, öğrenmemiş olanlardan daha yüksektir. Daha ayrıntılı araştırmalar, matematik problemlerini çözmek için gerekli olan zihinsel işlem becerilerinin, dil işlemleri tarafından da geliştirildiğini göstermiştir. Ayrıca 4 yıl veya daha fazla yabancı dil eğitimi alan öğrencilerin ortalama matematik notları aynı süre boyunca matematik öğrenimi gören öğrencilerin ortalama notlarıyla aynıdır.

Yabancı dil öğrencileri, çok farklı kariyer fırsatlarına, kendilerinin ve diğer milletlerin kültürlerini daha iyi anlayabilme imkanına sahiptirler. Bazı deliller yabancı dil eğitimi alan çocukların daha yaratıcı olduklarını ve karmaşık problemleri çözebildiklerini göstermektedir.
Nebraska Yabancı Diller Örgütü (1996) yabancı dil öğrenmenin, bugünün ve yarının dünyasında kariyer seçimi konusunda bir rekabet aracı olduğunu belirtir. Bu durum, New York Çalışma Departmanı ile yaptıkları görüşmede, ikinci bir yabancı dilde iletişim kurabilen işçi istediklerini belirten işverenlerce kanıtlanmıştır. Birçok iş alanı da yabancı dili yeterli elemana ihtiyaç duymaktadır. Yiyecek, turizm ve otelcilik gibi hizmet endüstrilerinde; film, radyo ve müzik üretimi gibi alanlarda ve uluslararası şirketlerde dili yeterli konuşabilen elemanlar çalıştırılmaktadır ve bu sadece onların dil kabiliyetlerinden kaynaklanmaktadır.
Tıp, hukuk, ticaret, gazetecilik, politik bilimler, kütüphanecilik ve müzecilik gibi diğer iş alanlarında ve daha genel resmi işlerde, yabancı bir dilde yeterli olmak size diğerleri karşısında çok önemli bir avantaj sağlayacaktır.

Birçok lisans programı bir ve bazen de üç dilin en azından okunabilmesini gerekli kılmaktadır. Yabancı dili bilmek, yabancı üniversitelerde öğrenim görme, resmi görevlerde çalışma ve uluslar arası/yabancı kaynaklı şirketlerde iş bulma imkanı sağlar.

Dil Öğreniminin Püf Noktaları

Şüphesiz dil öğrenimi zor ve bitmeyen bir yoldur. Ve kendi kendinizi geliştirmeniz ancak azimle olur. Gitmenin mümkün olduğu bir ülkenin dilini öğrenmenin en iyi yolunun orada yaşamak olduğunu unutmayın. Böyle bir imkanınız bulunmasa bile, aşağıdaki kuralları uygulayarak bir dile vasat da olsa vakıf olabilirsiniz.


Öğrendiğiniz dilin konuşulduğu bir ülkeye gitmek istiyorsunuz ve bunun da o dili öğrenmenin en kolay ve hızlı yolu olduğunu biliyorsunuz. Fakat yeni bir ülkeye adım atmak ilk etapta garip gelebilir. Şöyle ki, yeni bir çevre, kültür ve dile alışmak zaman alacaktır. Ayrıca farklı bir zaman diliminde olmaktan da etkilenebilirsiniz. Ancak rahat olun ve yeni ortamınızı algılamaya çalışın.

1- Yanlış yapın (!): Öğrendiğiniz dilde yapabileceğiniz kadar hata yapın... Her zaman doğru konuşmak durumunda değilsiniz. İnsanlar ne dediğinizi anlayabiliyorlarsa yanlış yapmanız en azından ilk başta önemli değildir. Yabancı bir ülkede yaşıyor olmanız, bir gramer testi değildir.

2- Anlamadıysanız sorun: Başkaları konuşurken, her kelimeyi yakalamak zorunda değilsiniz. Ana fikri anlamak genellikle yeterlidir. Fakat anlamadığınız noktanın önemli olduğunu düşünüyorsanız SORUN! Bu konuda bazı kullanışlı kelimeler: İngilizce için Pardon me? Excuse me, what did you say? Could you speak more slowly please? Did you say that... I didn't catch that... Could you repeat that, please? What was that? I'm sorry I didn't hear you. Sorry, what does "............." mean? (Fakat şunları kullanmayın: Are you speaking English? Please open your mouth when you speak! Give me a break!) Almanca için ise (Entschuldigung, wie bitte? Entschuldigung, was haben Sie gesagt?, Würden Sie bitte langsamer sprechen? yada Bitte, sprechen Sie langsam!, Haben sie gesagt das..., Können Sie das wiederholen bitte? Was war das? Entschuldigung, was bedeutet das? gibi ifadeler kullanabilirsiniz.

3- Öğrendiğiniz dili ilgi alanlarınıza sokun: İnsanlar kendilerine ilginç gelen şeyler hakkında konuşmayı severler. Sizin ilgi alanlarınız nelerdir? Bu konular hakkında bulabildiğiniz kadar kelime öğrenmeye çalışın. Çevrenizdeki insanlara da nelerle ilgilendiklerini sorun. Bu büyüleyici bir yöntemdir ve daima yeni kelimeler öğrenmenize yardımcı olur. Böylelikle başkalarını daha iyi anlamaya başladığınızı görürsünüz. İlgi alanları, bir bahçeye yağan bereketli yağmurlar gibidir. Dil becerileriniz hakkında konuşmak, daha hızlı, daha güçlü ve daha iyi öğrenmenize yardımcı olacaktır. Bazı kullanışlı kelimeler: İngilizce için What are you interested in? My favourite hobby is ... I really like .....ing... For many years I have.... What I like about.....is ... What are your hobbies? Almanca için...

4- Konuşun ve Dinleyin: Her zaman hakkında konuşulacak bir şeyler vardır. Etrafınıza bakının. Size garip ya da farklı gelen bir şeyler varsa hemen konuşmaya dalın. Bu arkadaşlığınızı geliştirmenize de yardımcı olacaktır. İnsanları dinleyin, ancak kelimelerin telaffuzunu ve dilin ritmini yakalamak için dinleyin. Bildiğinizi mutlaka kullanın. Pek çok dilde kelimeler birbirinden türetilmiştir. Bu durumda kelimenin anlamını, konunun içindeki anlamından çıkarmaya çalışın. Ülkenin yerli vatandaşlarıyla konuşurken, konuşmayı sürdürmeye çalışın. Karşınızdakinin söylediğini anlamadığınızda paniğe kapılmayın. Ana fikri anlamaya çalışın ve konuşmayı sürdürün. Hala anlamakta zorlanıyorsanız cümleyi tekrarlamasını isteyin. Konuşmaya devam ederseniz, konuşmanın süreci içerisinde konu daha anlaşılır hale gelecektir. Dilinizi geliştirmek ve yeni kelimeler öğrenmek için iyi bir yöntemdir bu, ancak dikkat: Hani derler ya, "duyduğun her şey inanma, kendi söylediklerinin de yarısına inan"...

5- Sorun, soru sorun: Merakımızı gidermenin daha iyi bir yolu da yok zaten. Sorular konuşmaya başlamanıza yardımcı olduğu gibi konuşmayı sürdürmenize de yardımcı olacaklardır.

6- Kullanıma dikkat edin: Kullanım kelimesi genellikle insanların nasıl konuştuklarını izlemektir. Bazen kullanım çok da eğlenceli bir hale dönüşebilir. İnsanların konuşma biçimleri, kelimeleri sizin söylediğinizden farklı telaffuz etmeleri size garip gelebilir. Kullanım en basit şekliyle dilin genellikle ve doğal olarak nasıl kullanıldığını ifade eder.

7- Bir not defteri taşıyın: Yanınızda daima bir not defteri ve kalem bulundurun. Yeni bir kelime duyar ya da okursanız hemen not edin. Daha sonra bu kelimeleri konuşmalarınızda kullanmaya çalışın. Yeni deyimler öğrenin. Çoğu birer deyim dili olan yabancı dilleri çalışmanın en eğlenceli yanlarından birisi de deyimleri öğrenmektir. Bu deyimleri defterinize yazın. Öğrendiklerinizi konuşmalarınıza uygularsanız daha çabuk hatırlar ve konuşursunuz.

8- Bir şeyler okuyun: Başka bir dili öğrenmenin en iyi üç yolu: Okumak, okumak ve okumaktır. Okuyarak yeni kelimeler öğrendiğimiz gibi hali hazırda bildiklerimizi de uygulamış oluruz. Sonraları bu kelimeleri kullanmak, duyduğumuzda anlamak daha da kolaylaşacaktır. Gazeteler, dergiler, tabelalar, reklamlar, otobüslerin üzerindeki şeritler ve daha ne bulursanız okuyun.

9- Herkesin bir ikinci yabancı dil öğrenebileceğini unutmayın, gerçekçi ve sabırlı olun, dil öğrenmenin zaman ve sabır istediğini akıldan çıkarmayın.

10- Yeni bir dil öğrenmek aynı zamanda yeni bir kültürü de öğrenmektir: Kültürel kurallara karşı rahat olun. Yeni bir dil öğrenirken o kültürün size katı gelebilecek kural ve alışkanlıklarına karşı da duyarlı olun. Öğrenmek için konuşmanız gerekir. Sınıfta ya da sınıf dışında soru sormaktan çekinmeyin.

11- Sorumluluk alın: Kendi dil öğrenim sürecinizden kendiniz sorumlusunuz. Yabancı dili öğrenirken, öğretmenin, kursun ve kitabın elbette ki önemi vardır ancak "en iyi öğretmenin yine kendiniz" olduğu kuralını unutmayın. İyi bir öğrenim süreci için amaçlarınızı tespit etmeli ve sizi amaçlarınıza ulaştıracak çalışmaları yapmalısınız.

12- Öğrenme şeklinizi organize edin: Organize edilmiş şekilde öğrenmek, çalıştığınız şeyleri hatırlamanıza yardımcı olacaktır. Sözlük ve iyi kurs materyalleri kullanın.

13- Sınıf arkadaşlarınızdan da öğrenmeye çalışın: Aynı sınıftaki diğer öğrencilerin sizinle aynı seviyede olması onlardan bir şeyler öğrenemeyeceğiniz anlamına gelmez.

14- Hatalarınızdan öğrenmeye çalışın: Hata yapmaktan korkmayın, herkes hata yapabilir. Eğer soru sorarsanız hatalarınızı yabancı dili öğrenmede kendiniz için bir avantaj haline getirebilirsiniz. Kullandığınız cümleyi daha değişik bir söyleme şekli var mı gibi...

15- Öğrendiğiniz dilde düşünmeye çalışın: Örneğin bir otobüste giderken nereye gittiğinizi, nerede olduğunuzu, kendinize o dilde tarif edin. Böylece hiçbir şey söylemeden içinizden dil pratiği yapmış olursunuz.

16- Son olarak dil öğrenirken eğlenin: Öğrendiğiniz cümle ve deyimlerle değişik cümleler yapın. Sonra yaptığınız cümleyi günlük bir konuşma esnasında deneyin, bakalım yerinde kullanabilecek misiniz? Hayatın tecrübeden ibaret olduğu söylenir ya, yabancı dil öğrenmek tamamıyla öyledir...

Neden İngilizce konuşamıyoruz? Ben de İngilizce konuşabilirim? Peki ama nasıl konuşabilirim?

“Neden İngilizce konuşurken zorlanıyorum? Sıkılıyorum? İçerde neler oluyor? Yıllarca İngilizce dersleri, kurslar, özel öğretmenlerden sonra hala iş İngilizce konuşmaya geldi mi konuşamıyorum.” diye utanan, sıkılan, kendini yetersiz hisseden hatta suçlayan insan sayısı hiç de küçümsenemez. Bunun farklı nedenleri var kuşkusuz. Oldukça yaygın olduğuna inandığım bir neden, ana dilde düşünmek ve bunu öğrenilen dile çevirerek konuşma stratejisi. Yani, Türkçe düşünmek; ancak İngilizce konuşmaya çabalamak.

Bu bir alışkanlık mı? Neden böyle bir strateji izlenir? Bu kişiler yaptıklarının farkındalar mı? Bir kişinin Türkçe düşünüp ”İngilizce konuştuğunu nasıl anlarız? Bu kişilerin İngilizce düşünebilmek için ne yapmaları gerekir?

Ana dilde düşünme ve bunu, konuşulmak istenen yabancı dile çevirme stratejisini kullanan kişiler konuşmalarına başladıklarında uzun, karışık, anlamsız söz dizinleri kullanırlar. Oldukça yavaş, düşüne düşüne konuşurlar. Çoğunlukla sözcük ve cümle aralarında “aa..ıııııh…” gibi boşluk doldurucular kullanırlar, Çünkü bir yandan konuşurken diğer yandan ne diyeceğini düşünür ve orada kullanacağı sözcük veya kalıbın İngilizce nasıl söyleneceğini bulmaya çalışırlar. Sürekli “İngilizce olarak bu nasıl söylenir? Şu sözcük ne demektir?” diye düşünmektedirler.

Bu durumda zihin çok işlem yapmaktadır. Bu nedenle hem düşünceye odaklanamaz, hem de çeviri yaptığı diller -Türkçe”den İngilizce”ye- birbirinden yapısal anlamda çok farklı olduğu için gramer olarak yanlış, hatta zaman zaman gülünç ifadeler ortaya çıkabilir. Çok bilinen klişe bir örnek vardır bununla ilgili. “Morning moming where are you going?? Bu kişiyle İngilizce iletişim kurabilmek oldukça sıkıcı olduğu gibi başarısızlıkla sonuçlanır.

Konuşan kişi kendini yeterince ifade edemediği için ana dilinde konuşmayı yeni sökmeye başladığı yıllardakine benzer bir ruh hali yaşar. İngilizce konuşulan ortamlarda yetersizlik duygusuna kapılabilir. Bu durum bir iç çelişki yaratır. Anadil deneyimleriyle donanmış nöronlar durmadan düşünce üretirken, bunun dışa vurumu tam olarak gerçekleşemez.

Yani kendimizi dış dünyada tam olarak gerçekleştiremeyiz veya temsil edemeyiz. Bu kişilere “İngilizce düşünün.”dediğiniz zaman bunu nasıl yapacaklarını bilemezler. “Nasıl yani ???.” diye sormadan edemezler.
Niye İngilizce düşünmeli?

Çünkü, düşünme ve konuşma aynı sistemin parçalandır. Bir bütünün parçaları arasında uyum olmazsa, sistemde problem yaşanır. Yani düşünme dili ile konuşma dili aynı olmalıdır. Böylece konuşma hızlanacak ve anlam bütünlüğünü bozacak hatalar yapılmayacaktır.

Farkında Olmadan Öğrenme [unconscious learning]

Yapılan bir araştırmaya göre; Öğrenmenin yüzde 20’si bilinçli bir şekilde okul, kitap, öğretmen yoluyla gerçekleşirken, yüzde 80”i farkında olmadan yapılan bilinçdışı kayıtlar ile gerçekleşir.? Ana dilimizi de bu şekilde öğreniriz. Beynimiz, biz farkında olmadan ana dilimizi, konuştuğumuz ortamda milyonlarca işitsel ve görsel veriyi kaydeder. İnsan sesleri ve onlar ile ilintili renk, koku, duyguların hepsi birlikte biz farkında olmadan kaydedilmektedir. Beyin bu veriler üzerinde “aynı”,” farklı”, “…öyleyse?? mantığını kullanarak duyduğu seslerden oluşan sistemi, yani dilin şifresini çözer. Bir süre sonra öncelikle bize söylenenleri anlamaya, sonra da konuşmaya başlarız.

Yeni bir dil öğrenmeye başladığımızda belleğimizde bu dil ile ilgili yeni bir klasör açılır. Bunu bir bölgede yer kaplayan alana benzetelim. Bölge belleğimiz olsun. Bu bölgede elbette ki anadil alanımız daha büyük yer kaplamaktadır. Sonradan öğrendiğimiz dilin kapladığı alan daha küçüktür. Düşünmek için düğmeye bastığımızı varsayarsak daha büyük olan alan daha baskın olur. Böylece düşünme anadilde gerçekleşir. Bir iletişim ortamında bize İngilizce olarak söyleneni anlarız. Ona cevap vermek için, zihnimizde anadilde düşünürüz. Sonra bu düşündüğümüzü tekrar İngilizceye çevirmeye kalkarız.

NELER YAPILABİLİR?

Ana dilini konuşan insanlar ile sonradan öğrenilen dili konuşanlar arasındaki en önemli farklardan birisi şudur: Ana dilini konuşan insanın kendisini ifade edebilmek,için çok seçeneği vardır. Yüzlerce farklı biçimde kalıp kullanabilir. Seçenek zenginliğine sahiptir. Sonradan öğrenilen dil kullanılırken ise öğrenilmiş kalıpların dışına çıkılamaz. Dolayısıyla seçenekler, zengin değildir. Bu nedenle gerek sözel, gerekse yazılı ifade becerisinde kişi sınırlı düzeyde kalır.

Tekrar “alan” metaforuna dönersek, öğrenilmiş dilin bellekte kapladığı alanın sınırlarını ne kadar genişletirsek, o dilde düşünmek o kadar mümkün olur.
Yani “farkında olmadan öğrenme” süreci zenginleştirilmelidir.

Bunun için neler yapılabilir?

Öğrenilen dilin konuşulduğu ülkede bulunun
Bir dili öğrenirken o dilin konuşulduğu ortamda olmak çok önemli. Öncelikle anadilimizi nasıl öğrendiğimizi hatırlayalım. Beynimiz biyolojik olarak dil öğrenmeye programlanmıştır. Doğal olarak, verilen kalıplan algılama ve bunları ayrıştırarak depolama, anlamlandırma yetisine sahiptir.

İşte bu nedenledir ki, biz ana dilimizi öğrenirken hiçbir özel çaba sarf etmedik. “Bilinçli öğrenme” süreci olmadan, hiçbir endişe ve kaygı duymaksızın dinledik tüm söylenenleri. Böylece anadilimizi edindik..

İkinci dilin bellekte kapladığı alanı genişletebilmenin yollarından birisi, öğrenilen dilin konuşulduğu ülkeye gitmek, orada bir süre yaşamaktır. Sokakta, alışverişte, otobüste her yerde İngilizce konuşulan bir ortamda bulunun. Ben İngilizce dilinin konuşulduğu bir ülkeye, İngiltere”ye, ilk gittiğimde ilk şaşkınlığımı havaalanında yaşamıştım. İki temizlik görevlisi kendi aralarında konuşuyorlardı.. Açıkçası bu durum beni şok etmişti. Bizim yıllar süren çalışmanın sonunda gelemediğimiz düzeyde bir İngilizce”yi büyük bir doğallıkla konuşuyorlardı ! Bu nedenle, İngilizce öğrenmek isteyenlere önerim, İngilizce konuşulan bir ülkede kısa veya uzun bir süre kalmaları olacaktır.

İngilizce TV, film izleyin

Dinlerken mümkünse kulaklık kullanın. Böylece beyniniz, işitsel dikkatiniz dağılmadan doğrudan kayıt yapabilir. Bu sırada filmi anlamayabilirsiniz. Hiç önemli değil. Unutmayın, beyin doğal olarak dil kalıplarını bir süre sonra ayrıştırma, benzetme becerisine sahiptir. Siz dinlemeye devam edin. Bir süre sonra hiç anlamadığınız uzun bloklar halindeki söz dizinleri kendiliğinden, anlayabildiğiniz daha küçük parçalara ayrılacaktır. Film izlerken hoşlandığınız dil kalıplarını yazacağınız bir defteriniz olsun. Bunları not alın ve filmde duyduğunuz tonlamayla tekrarlayın. Bunları yeri geldikçe kullanmaya özen gösterin. Aynı filmi birden çok kez izleyin.

Filmin sesini kısın. Kişilerin ne söylediklerini hatırlamaya çalışın, seslerini zihninizde canlandırın. Filmdeki kişilerin ne dediği kadar nasıl söylediği de çok önemlidir. Bu nedenle kişilerin beden dillerine, mimiklerine, tonlamalarına, özellikle dudak hareketlerine dikkat edin. Yeni öğrendiğiniz dil kalıplarını onlar gibi konuşarak yüksek sesle prova edin, tekrarlayın. Kendi kendinize konuşun. Mümkünse kendi sesinizi kaydedin.

Dinleyin. Filmdeki ile kıyaslayın. Mükemmelliği yakalayana kadar devam edin. Film ekranını görmeyecek şekilde oturun. Sadece sesleri dinleyin. Seslerden hangi sahne olduğunu zihninizde canlandırmaya çalışın. Çıkaramadığınız durumlarda ekrana bakabilirsiniz. Tüm bu alıştırmalar keyifle tek başına yapabileceğiniz alıştırmalardır.

İngilizce Şarkılar Öğrenin

Şarkı sözlerinin anlamlarını araştırın, öğrenin. Şarkı sözlerini yazın. Ezberleyin. Birlikte söyleyin. Söylerken anlamını düşünün. Ne kadar çok şarkı öğrenirseniz dil alanınızın sınırlarını o kadar geliştirirsiniz. Özellikle sağ beyin işlevi olan ritim/müzik zekası ve ritim hafızası, sol beyin işlevi olan sözel zeka ve hafıza ile birlikte tetiklendiğinde öğrenme çok uzun dönemli olarak gerçekleşir. Bu anlamda, şarkılar ile dil becerinizi geliştirmek sizin için hem çok zevkli, hem de beyin uyumlu bir tekniktir. Sonuç ise mükemmeldir.
İngilizce Konuşabileceğiniz Ve Duyabileceğiniz Ortamlarda Bulunun
Ülkemiz bu açıdan bir cennet. Özellikle Akdeniz ve Ege kıyılarımız bu açıdan bize çok zengin seçenekler sunuyor. Plajda gözlerimizi kapatıp güneşlenirken alfa duruma geçmiş beyin dalgalarımız, dışarıdan gelen İngilizce konuşmaları hiç tereddüt etmeden beyne kaydeder.

Okuyun

İngilizce kitap, dergi, gazete, broşür ne bulursanız okuyun. Yanınızda tıpkı film seyrederken olduğu gibi küçük bir cep defteriniz olsun. Beğendiğiniz ve kullanabilmeyi istediğiniz dil kalıplarını, sözcükleri içinde bulunduğu cümle ile birlikte defterinize yazın ve tekrarlayın. Bir kalıp veya sözcüğün sizin olması demek, onu uzun dönemli hafızaya atmış olmanız demektir. Bellek ile ilgili araştırmalar, yeni bir bilginin uzun dönemli belleğe yerleşebilmesi için en az 7 kez tekrar edilmesini gerektiğini belirtir.
Sözlük Kullanmayı Öğrenin

Mutlaka İngilizce”den-İngilizce”ye sözlük kullanın. “Nasıl olacak?” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü bu, benim çok sık karşılaştığım bir sorudur. Öncelikle seviyenize uygun bir sözlük alın. Evde bulunan herhangi bir sözlük işe yaramayabilir. Sözlük, dil seviyenizin çok üzerinde olursa bir sözcüğün çok farklı anlamlan ile karşılaşabilirsiniz. Hatta açıklamasını anlamak için tekrar sözlüğe gerek duyarsınız. ”Bu nedenle pek çok kişi, İngilizce karşılıklı sözlüğe bakmaktan nefret eder. Çünkü anlamaz. Oysa seviyeye uygun sözlük alınırsa bu durum oltadan kalkar.

Sözcüklerin yanında parantez içinde phonetic transcription (ses alfabesi) vardır. Bu bilgi, genelde sôzlük1erin ön sayfasında açıklamalı olarak verilir. Bunu iyi kullanırsanız, öğrendiğiniz yeni sözcüğün nasıl telaffuz edildiğine de vakıf olursunuz. İngilizce, yazıldığı gibi okunan bir dil olmadığı gibi vurgulaması da ana dilimizden farklıdır. Yanlış vurgu, sözcüğün anlamını değiştirebilir. Bir kelimenin anlamına bakarken, vurgunun hangi hece üzerinde olduğuna dikkat edin. Örneğin çok temel sözcükler olduğu halde hala bazı sözcükler vurgu hatası yüzünden çok yanlış söylenmektedir. Bear-beer hatası oldukça yaygındır. Denemek için isterseniz bir sözlüğe bakın. Bakalım siz vurguyu doğru kullananlardan mısınız?

Kelimenin tekil, çoğul hali, yapım ve çekim ekleri, hangi sözcük öbeğiyle kullanıldığı gibi çok değerli bilgileri de sözlükte bir bakışta görebilirsiniz. Sözcüğün İngilizce açıklamasıyla birlikte örnek cümle verilmesi, öğrenen kişinin yazının başında vermiş olduğum bölge-alan metaforunda sözü edilen İngilizce alanını genişletecektir.

OLUMSUZ İNANÇ VE DİL KALIPLARI

Olumsuz inanç ve sınırlayıcı dil kalıpları da İngilizce konuşmanın önündeki bir diğer engeldir. Geçmişte yaşanmış olumsuz bir deneyim, arkadaşların yapılan hataya gülmesi, öğretmenin hata yapıldığı zaman kızması, sabırsızlık göstermesi, hatanın düzeltilme biçimi, anne babanın “Bu kadar para verip özel okula gönderiyoruz, hala konuşamıyorsun.” şeklinde konuşması gibi farkında olmadan yapılan kimi hatalar, bazı kişilerde yetersizlik duygusu ve kendine güvenin yitirilmesine yol açar.

Kağıt üzerinde İngilizce bilgisi yeterli olmasına rağmen konuşma güçlüğü çeken kişi sayısı çoktur. Bu durum, bir tür sahne fobisine benzer. Bu kişiler İngilizce konuşmak için ağızlarını açtıkları zaman herkesin kendilerini dinlediği, hatalarını bulacakları, gülünç duruma düşecekleri korkusunu yaşarlar. Ağızları kurur, zihinleri dağılır, kalp atışları hızlanır, ve İngilizce konuşmak çok sıkıntı veren, bunaltıcı bir deneyim olur. Bu tür korkulan aşmak için hataya bakış açısını değiştirmek gerekir.

Hata yapmak , öğrenme sürecinin doğal sonucudur. İlkesini kabul edersek, hatalar bizi geliştirir. Bu durumda Hatalar rehber görevi üstlenir. Bizi yönlendirir. Hangi alanda hata yapılıyorsa o alan güçlendirilecek öncelikli alandır.

Bu arada, beyin tesadüfi hatalar yapar. Bu çok doğaldır. Bunları bir süre sonra kendi kendine düzeltir. Doğru kayıtları aldıkça, yanlışları ayıklar. Siz beyne doğru kayıtlar vermeye devam edin.

ASLA PES ETMEYİN

Nurullah ÖKTEM'in hazırlamış olduğu Düzensiz Fiil Çalışma ve Quiz kağıdı

6. Ünitenin kelime listesi

Buradan 6. Ünitenin tüm kelimelerine ulaşabilirsiniz.